2 Nisan 2017 Pazar

İŞGAL

  Referandum haberleri tüm televizyon kanallarının ilk haberi olduğu bu günlerde muhalefetin hayır çıkmazsa"bölünme,işgal" tehlikesine dair söylemleri,iktidarın evet çıkmazsa "bölünme ve işgal" söylemleri hüzünlü bir olayımı aklıma getirdi.
90'lı yıllarda genç bir Emniyet amiriyken arada bir bazı edebiyatçı dostlarımla ucuz bir meyhanede buluşup sohbet ederdik.Böyle bir akşamda  tam sohbetin ortasında meyhaneye giren bir vatandaş sinirli bir şekilde
-Amerikan elçiliğinin sokağında üç-beş Amerikan polisi yolu kesmiş,kimlik kontrolü yapıyor..
dedi.Beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
-Ne oluyor,işgalde miyiz? diye söylenerek hemen yerimden fırladım,yanımdaki üç sivil arkadaşım ne olduğunu anlamadan peşime takıldılar.Ankara'da Kavaklıdere'deki ABD elçiliği meyhaneye uzak sayılmazdı.İlk gördüğüm taksiyi durdurdum .Üç arkadaşımda benimle birlikte bindiler.Taksi şoförüne
- En hızlı şekilde Amerikan elçiliğine sür ...dedim.Arkadaşlarım herzaman mermi haznede taşıdığım  silahımı elime aldığımı görünce iyice telaşlanmışlardı.Ne olduğunu soruyorlardı ama ben cevap verecek halde değildim.Elçiliğin olduğu sokağa geldiğimizde hızla taksiden indim ama karşımda sadece bizim polislerimiz vardı.O yıllarda Ankara'nın en tanınan polisiydim ve ekipteki tüm polisler beni görünce yanıma gelip selam vererek
-Hayrola amirim,ne oldu? dediler.
-Amerikan polisi var mı bu  uygulamada? diye sordum.
Rutin bir uygulama olduğunu,yanlış bilgi aldığımı anlayarak aynı taksiyle meyhaneye döndük.Ne olduğunu anlamayan üç edebiyatçı arkadaşımın açıklama bekleyen sorularına,  masada bıraktığım çantadaki kitabı göstererek cevap verdim.
-Üçünüz de kusura bakmayın ve benimle geldiğiniz için teşekkür ederim.Bu kitap Cemal Madanoğlu'nun anılarını anlatır ve İlhan Selçuk tarafından ceza evinde yazılmıştır.Şimdi sizlere bir bölümü okuyunca beni anlayacağınıza eminim.Tam da bunu okuduğum günde bu olayın olması beni çok sinirlendirdi.Okuyunca siz de bana hak vereceksiniz.Zaten buraya da edebiyat sohbetine gelmedik mi?Ama önce birer yudum alalım.
Kitabın 27.sayfasını çevirerek okumaya başladım..

"Evde ,okulda ,sokakta yaşadığım birçok olay,işgal kuvvetlerine,düşmana,emperyalizme karşı bilinçlenmeme yol açıyor....Daha çok küçüğüm;ama,yüreğimde birşeyler oluşuyor.
Komşumuz  üsteğmen ile dost olduk.
Ben her sabah okula gitmek için erken kalkıyordum.Kadıköy Sultanisi'nin ilk sınıflarındaydım.Bu 'ortaokul ilk sınıflarındaydım' demek.Ama yaşım çok küçük.O sıralar her sınıfta,her yaşta çocuklar bulunabiliyordu.Zil çalmadan derse yetişebilmek için telaş ediyordum.Kahvaltıyı yarım yamalak yapıyorum.
Annem kızıyor
-Oğlum daha vakit var,doğru dürüst bir kahvaltı etsene.
Lokma ağzımda ,yanıt veriyorum
-Bir işim var,okula erken gitmem gerek.
Evden çıkınca hemen komşunun kapısına koşup sesleniyorum:
-Mülazım amca,Mülazım amca ben geldim.
Üsteğmen palaskasını kuşanmaya çalışarak kapıdan görünüyor:
-Geliyorum oğlum.
Birlikte yola çıkıyoruz.Peki,görevim nedir?
Ben önce yokuş aşağı koşarım.Kuşdili çayırına doğru.Sokak ve caddeleri aşarken dikkat ederim.Kavşaklara,köşe başlarına gelince sağa sola bakarım.Acaba İngiliz,Fransız,İtalyan subayı var mı?Eğer işgal kuvvetlerinden bir subay varsa iki kolumu yana açarım.Bu demektir ki:
-Gelme!..Olduğun yerde dur ve bekle.
  O zaman Mülazım amca bekler ya da görünmemek için bir yan sokağa sapar.Eğer vardığım köşe başında bir işgal subayı yoksa sağ kolumu dikine havaya kaldırırım.Üsteğmen rahatça yürür.Ben Mülazım amcayı böylece kılavuzluk yaparak Kızıltoprak istasyonuna götürürüm.Oradan trene biner.Çünkü onun görevi Erernköy'de...
Sonra ben koşa koşa okula yetişirim.
Niçin böyle yaparız?
Çünkü İşgal kuvvetleri Kumandanı General Harrington emir vermiş.Bütün Türk subayları işgal subaylarına selam verecekler.Bu emri yerine getirmek komşumuz üsteğmene ağır geliyor.Ben her sabah onu işgal subaylarıyla karşılaştırmadan görevine ulaştırıyorum..."

    Kitabı kapattığımda biraz da rakının etkisiyle olsa gerek, dördümüz  de ağlıyorduk......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder