22 Mart 2015 Pazar

Buluttaki Çocuğa Söz




20 yıl önceydi. O gün yürüdüğüm yolun heyecanını yirmi yıldır her işe gidişimde hissettim ama o gün başkaydı. Çünkü o gün polisliğe başlayacağım ilk gündü. Polis Akademisinin 3. yılını bitirip Staj yapmak üzere Adapazarı Osman Nuri Gezmen Karakoluna doğru, her iki adımda bir yokladığım silahımın ve kitaplardan farklı gerçek bir karakolda başlamanın heyecanıyla yürüyordum.

Çocukluğumda ettiğim dualar kabul edilmiş ve işte polis olmuştum.Gökyüzüne baktım, yüreğimdeki şükranları bulutlarla paylaştım. Herkes zaman zaman bulutlara biçim verir, onlarla konuşur ya, ben de her buluttan bir anlam çıkarmayı o yıllardan beri yaparım.

Karakola yaklaştığımda bütün polislerin karakolun önünde toplandığını ve biraz telaş biraz sinirle küçük bir çocukla konuştuklarını fark ettim. Komiser de oradaydı. O da küçük çocuğa bir şeyler soruyor ve sinirli hareketlerle karşıdaki büfeyi gösteriyordu.Yanlarına gelip kendimi tanıttığımda komiser yukarı odasına çıkmamı söyledi. Az sonra küçük çocuk da odaya geldi. O arada olanları öğrenmiştim. Karakolun karşısındaki büfe gece soyulmuştu ve kırılan camdan ancak küçük bir çocuk sığabilirdi. O da olsa olsa sokakta yaşayan kimsesiz bir çocuk olan Metin’di. Emniyet Müdürünün “Hırsızı bulamazsanız hepinizi açığa alacağım” demesi üzerine tüm polisler tek şüpheli Metin’i sıkıştırıyor ve aldığı 2 karton sigarayla 2 şişe içkiyi getirmesini istiyordu.

Az sonra odada Metin’le beraber komiseri bekliyorduk. Çaylar geldiğinde gazeteye sarılı simidimin yarısını Metin’e uzattım.Tereddütlü bakışlarla simidi aldı. Beni süzdüğünü fark ediyordum.

- Sen Polis misin? Dedi.

Üniformamı göstererek

- Görmüyor musun, Polisim tabii.

Biraz alaycı Şekilde

-Hadi ya, sen çocuksun, dedi.

Küçük Metin’e Polis Akademisinde okuduğumu, staj için geldiğimi anlatırken komiser içeri girdi. Göreve başlama işlemlerim için karakoldan ayrıldığımda Metin hala oradaydı. Dışarı çıktığımda burkulan yüreğimle gökyüzüne baktım. Bulut, ağlayan bir çocuk slüetiydi…

Saatler sonra tekrar karakola dönüyordum. Tam köşeyi dönerken birinin bana seslendiğini fark etim, Döndüm baktım Metin. Belli ki salıverilmişti. Parmağıyla beni çağırdı, yanına geldiğimde


-Büfeyi soyanları getiririm, sigarayla içkileri de ama dövdürmeyeceğine söz ver.

Anlaşmıştık, ama önce aynı sözü komiserden almalıydım. Hızla Karakola

gittim ve olanları komisere anlattım. Ondan da sözü alınca geri döndüm ve Metin’in yanında ellerinde bir çuvalla iki çocuğu aldım. Büfeyi soyanlar onlardı.Yarım simitle meslek hayatımın ilk gününde ilk faili meçhul olayı çözmüştüm. Ama buluttaki ağlayan çocuk hala duruyordu.

Aradan 20 yıl geçmişti. Bu süre içinde değişik illerde ve değişik birimlerde görevler yaptım. Asayiş Şubede çalışırken küçük çocukların hırsızlık ve fuhuşa teşvik edilişlerini, Narkotik şubedeyken gençlerimizin zehirlenişini, Terörle Mücadele şubesinde çalışırken de henüz kendisine ait fikri olmayan çocukların nasıl acımasızca terörist fikirlerin tuzağına düşürüldüklerini gördüm. Suç dünyasının ortak hedefi, çocuktu. Öyleyse, çözüme çocuktan başlanmalıydı.Narkotik Şubede çalışırken okul ve sokak timlerinin kuruluşunu üstlerimin desteğiyle gerçekleştirdim. Çocuklarla ilgili birimlerde çalışan polisin özel bir eğitime tabi tutulması fikrini uzun bir uğraş sonunda üstlerime kabul ettirerek, dünyada bir ilk olan “Çocuk Polisi”nin kuruluşunda görev aldım.Tüm bu faaliyetlerimden dolayı pek çok kez ödüllendirildiğimde bile, buluttaki ağlayan çocuk duruyordu. Adeta küçük Metin’e verdiğim söz beni takip ediyordu.

İstanbul’da “Çocukları Suçtan Koruma” konulu bir panele konuşmacı olarak davet edildiğimde Emniyet Genel Müdürlüğünde çocuk polisi biriminin başındaydım. Panel lüks bir otelde yapılıyordu. Görsel bir konuşma hazırlamıştım fakat içeri girdiğimde polis okulu öğrencileriyle dolu salonu görünce 20 yıl önceki heyecanımı hissettim ve hazırladığım konuşmadan vazgeçip, onlara küçük Metin’in hikayesini anlattım. 20 yıldır O’na verdiğim sözü tutmak için çalıştığımı anlattım. Konuşmanın sonunda genç polislerin alkışları arasında İçişleri Bakanımızdan plaket aldım ve kendisini uğurlamak üzere bahçeye çıktım.Yanıma şık giyimli bir genç yaklaştı

-Müdürüm, ben az önce konuşmanızı dinledim. Siz sözünüzde durdunuz. O küçük Metin benim ve bu otelin koruma müdürüyüm.

Donmuştum adeta, şaşkın halde alışkanlıkla gök yüzüne baktım.

Buluttan çocuk GÜLÜMSÜYORDU…
Mutlu Çelik

17 Mart 2015 Salı

Özgecan'ların tekrarlanmaması için





Özgecan'ların tekrarlanmaması için hafızaları zorlayıp, zamanında sessiz kalan halkın da suçunu görmeli...

Öğretmenlik yaptığı okulda iki küçük engelli çocuğa tecavüz eden ve görüntülerini satan Özgen İMAMOĞLU'nu yakaladığımda,okulu kapattığımda sırf CEMAAT okulunda öğretmen olduğu için bana ve ekibime yapılan zulüm görülmedi. 





Sapık 6 ay sonra serbest bırakılırken,ikazıma rağmen yurtdışına kaçarken,halen Kırgızistan'da öğretim görevlisi olarak çalışırken sırf cemaat adamı olduğu için görmezden gelindi.



Her korkaklığın, her duyarsızlığın bedeli artarak bu topluma geri döner.Yanlışa Yanlış demekten korkan toplum yanlışlarıyla yaşamaya mahkum olur. Dizine değil kafana vur,vur da aklın başına gelsin ve bir dahaki sefere engel ol...

Sevgili halkım...