11 Kasım 2015 Çarşamba
9 Kasım 2015 Pazartesi
25 Haziran 2015 Perşembe
16 Nisan 2015 Perşembe
Şair misin Polis misin lan?
Şair
misin Polis misin lan?
İki aylık sürede bölgemdeki bütün
faili meçhul olaylar aydınlatılmış, örgüte yardım edenler yakalanmış,
personelimin özveriyle çalışmaları sonucunda bölgesinde neredeyse hiç suç
işlenmeyen tek karakol olmuştuk. Bir gece saat 03oo de karakolları denetlemeye
gelen nöbetçi müdürü telsizle
-Merkez, Ostim karakoluna gidiyorum,
diye anons ettiğinde ilin sert Emniyet müdürü Mehmet Canseven araya girerek
-Ostimin neyini denetleyeceksin
kardeşim, karakol amirinin yarasa gibi sabaha kadar ayakta olduğunu takip
etmiyor musun? Çalışan adamı denetleyeceğine git nöbette uyuyanları denetle,
diyerek fırçayı basmıştı. Deli yargıçtan sonra şimdi de yarasa olmuştu adım. Bu
konuşma bana olan düşmanlıkları artırmıştı. Yapılan toplantılarda sıklıkla “sen
böyle çalıştıkça bizden de aynısını istiyorlar” “suç bitmez kardeşim ama sağlık
biter” gibi uyarılar almaya başlamıştım. Bölgemde vergi borcunu ödemeyen bazı
iş adamlarını gözaltına alıp devlete olan
borçlarını ödeyene kadar nezarethanede tuttuğumda, gelen ricacı üstlerimi geri
çevirmem, sigortadan para almak için kendi fabrikasında yangın çıkaran bir iş
adamına yasal işlem yaptığımda gelip olayı kapatmayı teklif eden bir müdürü
kovarak geri çevirmem kısa sürede adımın uyumsuz, geçimsiz, saygısız olarak
tanınmasına sebep olmuştu. Doğru yaptığınız şeyler her zaman iyi sonuçlar
doğurmuyor, insanlara yanlışlarını hatırlatan adam olarak sizden
uzaklaşmalarını sağlayabiliyorsunuz. Ben de üstlerimin çoğu tarafından
sevilmeyen adam olma yolunda hızla ilerliyordum. Umursamasam da dedikodularla
yöneticilik yapan yetersiz üstlerimin yaptığım işlere kusur bulamayıp kişisel
özelliklerimi kötülediklerini duyuyordum Teşkilatta gördüğüm en yaygın hastalık
“aslında iyi çocuktur, ama” diye başlayan cümlelerle kafa karıştırmayı marifet
sayan “istihbaratçı” hastalığıydı. O “ama” sonuna ekledikleri her türlü
dedikoduyu inandırıcı yapıyordu çünkü
“aslında iyi çocuktur” ile başlıyordu. Benim ne dedikodu dinleyecek ne
de yapacak vaktim yoktu. İşimin dışındaki vaktimi ikinci şiir kitabımı
hazırlamakla geçiriyordum. Urfa’da kazandığım şarkı sözü yarışması ödülü ilk
kitabımı çıkarma cesareti vermişti ve Ankara’ya geldiğimde bir matbaada
“Gücendiğim” adlı ilk şiir kitabımı bastırmıştım. Bana ikincilik ödülü
kazandıran yarışmada jüri üyesi olan şair Cemal Safi’yle tanıştığımda bir
itirafta bulundu;
-Senin şiirin aslında birinci oldu.
Halil Soyuer adıyla gelen şiiri okumadan birinci seçtik. Çünkü Halil ağabey
hepimizin eskisi, ağabeyi ve ustasıdır. Amatörler yarışmasına katılmasını
yadırgamıştık ama kırılmaması için okumadan birinci seçtik. Ondan sonraki en
iyi şiiri ikinci seçtik o da senin şiirindi.
Halil Soyuer’den habersiz oğlunun şiir gönderdiğini anlatıp
tanıştırdığında henüz 29 yaşındayken şair Halil Soyuer, Cemal Safi, büyük
besteci Avni Anıl ve tanınmış ses ve saz sanatçılarının masa arkadaşı
oluvermiştim. Karakol dışında çok az boş vaktimi geçirdiğim bu insanlardan
gördüğüm sevgiyi maalesef meslek büyüklerimden görmüyordum. Şair dostlarım
yazdığım şiirlerdeki hatalarımı düzeltirken, üstlerim yazdığım tutanaklarda
eksik bulmaya ve ceza vermeye çalışıyorlardı. Bu durum da mesleki bilgimi
artırmamı, daha dikkatli davranmamı, az güvenip çok araştıran polis olmamı
sağlamıştı. Meslek içi kurslar, toplantılar, seminerler ve hukukçu dostlarımla
yaptığım sohbetler iş bilincimi, şair ve sanatçılarla yaptığım sohbetler de
edebiyat bilincimi geliştiriyordu. Bir sohbet akşamında ülkenin en saygın
bestecisi olarak bilinen Avni Anıl ilginç bir soru sordu
-Sana amirlerinden hiç, şair misin
polis misin lan? Diyen oldu mu Mutlu?
Şaşırdığımı görünce kendi hikayesini
anlattı. Aslında polis kökenli olduğunu, müziğe ilgisini fark eden bir amirinin
“sanatçı mısın polis misin lan” demesi üzerine mesleği bıraktığını anlattığında
Halil Soyuer’in yorumu kafamda şimşek çakmasına sebep oldu.
-O amirden Allah razı olsun, istemeden
de olsa ülkeye en büyük besteciyi kazandırmış.
Bakış açısı buydu işte. Benim kötü
üstlerim de istemeden benim iyi polis olmama katkı sağlıyorlardı. Keşke bunu
isteyerek yapsalardı…
22 Mart 2015 Pazar
Buluttaki Çocuğa Söz
Çocukluğumda ettiğim dualar kabul edilmiş ve işte polis olmuştum.Gökyüzüne baktım, yüreğimdeki şükranları bulutlarla paylaştım. Herkes zaman zaman bulutlara biçim verir, onlarla konuşur ya, ben de her buluttan bir anlam çıkarmayı o yıllardan beri yaparım.
Karakola yaklaştığımda bütün polislerin karakolun önünde toplandığını ve biraz telaş biraz sinirle küçük bir çocukla konuştuklarını fark ettim. Komiser de oradaydı. O da küçük çocuğa bir şeyler soruyor ve sinirli hareketlerle karşıdaki büfeyi gösteriyordu.Yanlarına gelip kendimi tanıttığımda komiser yukarı odasına çıkmamı söyledi. Az sonra küçük çocuk da odaya geldi. O arada olanları öğrenmiştim. Karakolun karşısındaki büfe gece soyulmuştu ve kırılan camdan ancak küçük bir çocuk sığabilirdi. O da olsa olsa sokakta yaşayan kimsesiz bir çocuk olan Metin’di. Emniyet Müdürünün “Hırsızı bulamazsanız hepinizi açığa alacağım” demesi üzerine tüm polisler tek şüpheli Metin’i sıkıştırıyor ve aldığı 2 karton sigarayla 2 şişe içkiyi getirmesini istiyordu.
Az sonra odada Metin’le beraber komiseri bekliyorduk. Çaylar geldiğinde gazeteye sarılı simidimin yarısını Metin’e uzattım.Tereddütlü bakışlarla simidi aldı. Beni süzdüğünü fark ediyordum.
- Sen Polis misin? Dedi.
Üniformamı göstererek
- Görmüyor musun, Polisim tabii.
Biraz alaycı Şekilde
-Hadi ya, sen çocuksun, dedi.
Küçük Metin’e Polis Akademisinde okuduğumu, staj için geldiğimi anlatırken komiser içeri girdi. Göreve başlama işlemlerim için karakoldan ayrıldığımda Metin hala oradaydı. Dışarı çıktığımda burkulan yüreğimle gökyüzüne baktım. Bulut, ağlayan bir çocuk slüetiydi…
Saatler sonra tekrar karakola dönüyordum. Tam köşeyi dönerken birinin bana seslendiğini fark etim, Döndüm baktım Metin. Belli ki salıverilmişti. Parmağıyla beni çağırdı, yanına geldiğimde
-Büfeyi soyanları getiririm, sigarayla içkileri de ama dövdürmeyeceğine söz ver.
Anlaşmıştık, ama önce aynı sözü komiserden almalıydım. Hızla Karakola
gittim ve olanları komisere anlattım. Ondan da sözü alınca geri döndüm ve Metin’in yanında ellerinde bir çuvalla iki çocuğu aldım. Büfeyi soyanlar onlardı.Yarım simitle meslek hayatımın ilk gününde ilk faili meçhul olayı çözmüştüm. Ama buluttaki ağlayan çocuk hala duruyordu.
Aradan 20 yıl geçmişti. Bu süre içinde değişik illerde ve değişik birimlerde görevler yaptım. Asayiş Şubede çalışırken küçük çocukların hırsızlık ve fuhuşa teşvik edilişlerini, Narkotik şubedeyken gençlerimizin zehirlenişini, Terörle Mücadele şubesinde çalışırken de henüz kendisine ait fikri olmayan çocukların nasıl acımasızca terörist fikirlerin tuzağına düşürüldüklerini gördüm. Suç dünyasının ortak hedefi, çocuktu. Öyleyse, çözüme çocuktan başlanmalıydı.Narkotik Şubede çalışırken okul ve sokak timlerinin kuruluşunu üstlerimin desteğiyle gerçekleştirdim. Çocuklarla ilgili birimlerde çalışan polisin özel bir eğitime tabi tutulması fikrini uzun bir uğraş sonunda üstlerime kabul ettirerek, dünyada bir ilk olan “Çocuk Polisi”nin kuruluşunda görev aldım.Tüm bu faaliyetlerimden dolayı pek çok kez ödüllendirildiğimde bile, buluttaki ağlayan çocuk duruyordu. Adeta küçük Metin’e verdiğim söz beni takip ediyordu.
İstanbul’da “Çocukları Suçtan Koruma” konulu bir panele konuşmacı olarak davet edildiğimde Emniyet Genel Müdürlüğünde çocuk polisi biriminin başındaydım. Panel lüks bir otelde yapılıyordu. Görsel bir konuşma hazırlamıştım fakat içeri girdiğimde polis okulu öğrencileriyle dolu salonu görünce 20 yıl önceki heyecanımı hissettim ve hazırladığım konuşmadan vazgeçip, onlara küçük Metin’in hikayesini anlattım. 20 yıldır O’na verdiğim sözü tutmak için çalıştığımı anlattım. Konuşmanın sonunda genç polislerin alkışları arasında İçişleri Bakanımızdan plaket aldım ve kendisini uğurlamak üzere bahçeye çıktım.Yanıma şık giyimli bir genç yaklaştı
-Müdürüm, ben az önce konuşmanızı dinledim. Siz sözünüzde durdunuz. O küçük Metin benim ve bu otelin koruma müdürüyüm.
Donmuştum adeta, şaşkın halde alışkanlıkla gök yüzüne baktım.
Buluttan çocuk GÜLÜMSÜYORDU…
Mutlu Çelik
17 Mart 2015 Salı
Özgecan'ların tekrarlanmaması için
Öğretmenlik yaptığı okulda iki küçük engelli çocuğa tecavüz eden ve görüntülerini satan Özgen İMAMOĞLU'nu yakaladığımda,okulu kapattığımda sırf CEMAAT okulunda öğretmen olduğu için bana ve ekibime yapılan zulüm görülmedi.
Sapık 6 ay sonra serbest bırakılırken,ikazıma rağmen yurtdışına kaçarken,halen Kırgızistan'da öğretim görevlisi olarak çalışırken sırf cemaat adamı olduğu için görmezden gelindi.
Her korkaklığın, her duyarsızlığın bedeli artarak bu topluma geri döner.Yanlışa Yanlış demekten korkan toplum yanlışlarıyla yaşamaya mahkum olur. Dizine değil kafana vur,vur da aklın başına gelsin ve bir dahaki sefere engel ol...
Sevgili halkım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)